Gözlemlenebilir evrenimizde her birinin içinde 100 milyardan, 100 bin milyara kadar yıldıza ev sahipliği yapan 100 milyar galaksi var. Kepler ve Hubble gibi teleskoplar da gösteriyor ki, yıldız sayısından fazla da gezegen var. Eğer bu gezegenlerin yaşama sahip olma olasılığı %0,001 olsaydı bile etrafımız uzaylılarla, onların uzay gemileriyle ve radyo dalgalarıyla dolu olması gerekmez miydi? İşte Fermi Paradoksu buna dikkat çeker: herkes nerede?

Fermi Paradoksu Nedir?

Fermi paradoksunu kısaca özetledik fakat bilimsel bir şekilde bunu incelemekte yarar var. Fermi paradoksu veya diğer adıyla Büyük Sessizlik, fizikçi Enrico Fermi’nin iş arkadaşlarıyla öğlen yemeği yerken ortaya çıkmıştır. Bazılarına göre Fermi, “Herkes Nerede” diye bağırmıştır. Tabi ki de hiç kimseden ses çıkmamıştır. Çünkü bu soru, cevaplaması hayli zor bir sorudur.

Drake Denklemi

Frank Drake isimli bir bilim insanı, Cosmos’un Yapımcısı efsane astronom Carl Sagan gibi isimlerin de yardımıyla; evrenimizdeki başka uygarlıkların sayısını hesaplamak için 1961’de bir denklem ortaya attı. Drake denklemi şudur:

{\displaystyle N=R_{*}\cdot f_{\mathrm {p} }\cdot n_{\mathrm {e} }\cdot f_{\mathrm {l} }\cdot f_{\mathrm {i} }\cdot f_{\mathrm {c} }\cdot L}

Eşitliğin sağ tarafındaki bileşenler, ortalama yıldız sayısı, ortalama yıldız etrafındaki yaşanabilir gezegen sayısı falandır. Tüm bu hesaplamalarla da Drake denklemine göre Samanyolu’muzda 10 bin uygarlık olmalıdır. Fakat bunlar nerede? Bir tane bile olsa biri Samanyolu’na hükmetmeli miydi?

Drake Denklemi Nedir?
Licence:  CC-BY-2.0

Drake Denklemi çok önemlidir. Zira Fermi Paradoksu da az sonra daha da detaylı anlatacağımız gibi buna dikkat çeker: Drake denklemine ve başka koşullara (az sonra anlatacağım) rağmen niye hiçbir uygarlıkla etkileşime geçmedik?

Fermi Paradoksunun Detayları

Başak Yıldız Kümesini büyük ihtimal geçemeyeceğiz, çünkü bizden uzaklaşan diğer kümeler her zaman daha da fazla uzaklaşacaklar ve aramız çok açılacak. Bu yüzden ışık hızına yakın bir hızla gitsek bile diğer kümeler bundan pek de az olmayan bir hızla bizden uzaklaşacaklar. O yüzden hadi gelin, Samanyolu’nu inceleyelim.

Samanyolu’nda tahminen 100 milyon gezegen olduğu düşünülüyor. Bu gezegenlerin %0,001’inde bile yaşam olsaydı galaksimizde içinde yaşam olan 100 bin gezegen olurdu. Şimdi burada duralım ve biraz analiz yapalım, insanlık; tarih sahnesinde son 3000 yıldır çok etkin. Daha öncesinde de tabi ki vardır fakat bugünkü gibi Dünya’yı etkilemiyorduk.

Uzaylılar Nerede, Uzaylılar Gerçekten Var Mı, Uzaylılar Gerçek Mi?

Her neyse, son birkaç yüzyılda inanılmaz bir şekilde teknolojik ilerleme kaydettik. 200 Yıl önce daha bilgisayarlar ortada yokken şimdi ise Mars’a gitme hayali taşıyoruz. Spacex ve Nasa, Mars’a bu yüzyıl gibi yakın gelecekte kurulabileceği söylüyor. En azından büyük bir ilerleme katedeceğiz. Şimdi ufak bir analiz yapalım, insanlık 3000 yıl bekledikten sonra anca uzaya gidiyor, fakat teknolojinin gelişme ivmesini de analizimize katarsak insanlık, insanlık 2600 yıl biraz gelişiyor sonradan 400 yılda inanılmaz bir teknolojik gelişme yaşıyor.

Bunun sonucunda da Mars’a gidiyor. Fakat teknolojinin ve bilimin ivmesiyle 200 yıl sonra insanlığın seviyesi ne olacak? Ya 1000 yıl sonra? Ya da 10000 yıl sonra? İnsanlık Mars’a ve Ay’a gittikten sonra oralarda da gelişecek ve nüfus Dünya-Ay-Mars üçlüsünde daha çok artacak. Sonradan Dünya’da yaşam olanağı kalmasa bile insanlık Ay ve Mars’tan diğer gezegenlere gidecek.

Bu süreçte insanlığın nüfusu sürekli yayılacak ve teknoloji daha da hızlanacak. Ayrıca insanlığın, her başka bir gezegende kolonileştiğinde daha da hızlı geliştiğini unutmayalım. Çünkü fazladan yaşanabilir ve toprak, potansiyel gelişim demektir. Bu sürecin devamında insanlık birkaç milyon yıl içinde tüm Samanyolu’na yayılacaktır. Yani, Samanyolu’ndaki bize benzer canlı varlıkların tüm Samanyolu’nu fethetmesi birkaç milyondan fazla sürmeyecektir. Peki o zaman 13 milyarlık bir evrende yaşıyorken neden halen birileri gelmedi?

Nikolai Kardashev ismini duymuş olabilirsiniz. Kardashev, döneminde Sovyetler Birliğinde bilim insanı olan bir insandır. Ve bir uygarlığın seviyelerini belirten bir çizelge oluşturmuştur. Buna Kardashev Çizelgesi veya Kardashev Cetveli denir. Bu çizelgeye göre bir uygarlığın üç tip seviyesi vardır. Birinci seviyede uygarlık, kendi gezegeninin tüm kaynaklarına tam erişim sağlar. İkinci uygarlık ise etrafında dolaştığı yıldızın enerjisinin neredeyse tamamına Dyson Küresi gibi teorik makinelerle erişim sağlar. Üçüncü uygarlık ise kendi galaksisine yayılır yani adeta yıldızlar arası bir imparatorluk olur.

Hemen önce bahsettiğimiz gibi, teknoloji sürekli ivmeleniyor bunun sonucunda da mutlaka seviye üçe gelmiş bir uygarlık olması gerekmez mi? Ya da evren başka uygarlıklarla dolu olduğuna göre öyle böyle radyo sinyalleri, kızıl ötesi sinyaller gibi seslerin bize çokça ulaşması gerekmez mi? Buna Büyük Sessizlik de denir. Genel olarak ise bu gibi çelişkilere Fermi Paradoksu diyoruz, uzaylılar niye gelmiyor, neredeler, uzaylılar var mı? Ya da bir maymun Hamlet’i yazabiliyorsa evrenin çok büyük olmasından dolayıda bizimki gibi gezegenler de oluşabiliyorsa neden halen uzaylılarla iletişim kuramadık? Bu paradoksa kimsenin net bir cevabı yok fakat mantıklı birkaç çözüm önerimiz var.

Fermi Paradoksuna Çözümler

Fermi Paradoksuna Çözüm 1: Uygarlıkların Filtereleri

Tüm uygarlıklar belli zamanlar içinde “filtrelerden” geçer. Bazı uygarlıklar bu filtreleri geçemez ve yok olurlar; bazıları da geçer ve bir sonraki aşamaya hazırlanırlar. Bunu sınav gibi düşünebilirsiniz. Mesela, şu an dünyamızda küresel ısınma problemi var. Dünya bu sorunu aşamazsa yani filtreden geçemezse yok olmaya yüz tutacak. Eğer bir şekilde de geçerse veya başka bir yere kolonileşirse diğer aşamalara geçecek.

Bir filtre örneği. Bazı uygarlıklar küresel ısınmayı geçemeyecek. Bazıları geçse bile hasar alacak, bazıları da akıllıysa kolayca geçecekler.

Hala dünyamız için konuşacak olursak kendimiz için önümüzde bir sürü filtre var. Mesela nükleer silahlanma da bunlardan biri . Bu filtrelerden geçmek hiç de kolay değil. Nitekim çoğu devlet, küresel ısınma ve nükleer silahlanmayı engellemek için ve dünya barışı sağlamak için geçerli bir eylem yapmıyor.

İşte bu kilit nokta, belki de hiçbir uygarlığın geçemediği bir filtre vardır ki bu yüzden gelişemiyorlardır; belki de sadece birkaç uygarlık bu filtreleri geçebiliyordur. Sonuçta kendimizden örnek verecek olursak insanlar, bir şeylere zarar vermeye çok meraklıdırlar. Belki de bunun sonucunda da ileri ki filtreleri geçemeyeceğiz. Fakat etrafa karşı daha hoş görülü uygarlıklar varsa onlar, bu filtreleri daha kolay geçebilir. Yani ancak sadece mükemmel uygarlıklar çoğu filtreyi geçip çok üst bir teknolojiye ulaşabilirler. Muhtemelen bunun da sayısı az olacaktır. Bunun sonucunda da Samanyolu’nun ve Evreninde büyüklüğünü düşünürseniz çok az sayıda gelişen uygarlığın olması, bizim dünyamıza yakın bir uygarlık olma olasılığını çok düşürür. Bu yüzden de başka uygarlıklarla karşılaşmıyor olabiliriz. Buna Büyük Filtre Hipotezi denir.

Filtreleri daha iyi anlayabilmeniz için bir çizim. Her bir çizgi, bir uygarlığı temsil ediyor. Çoğu da filtrelerden geçemiyor. Ve üstün bir teknolojiye ulaşamıyorlar. Büyük Filtre Hipotezi, Fermi Paradoksu için en iyi çözümlerden biri olabilir.

Resme bakarsanız sadece çok az bir uygarlık, üstün teknolojili bir uygarlık haline gelebiliyor. Eğer üstün teknolojili uygarlık sayısı az olursa bu, onlarla neden karşılaşmadığımız anlamına gelebilir. Çünkü sayıları az!

Fakat bu argümanlar hakkında bazı varsayımlar yapıyoruz. Mesela, mükemmel uygarlıkların az olacağı kanaatindeyiz, en azından sezgilerimiz bunu söylüyor. Fakat, belki de tam tersi olabilir. Bu durumda da argümanımız geri teper. Fakat büyük ihtimal mükemmel uygarlıklar daha az olacaktır. Bu durumda da Büyük Filtre Hipotezinin çok etkili olduğunu söyleyebiliriz. Bir sonraki argümanımız zaman aralığıyla alakalı.

Fermi Paradoksuna Çözüm 2: Değişken Zaman Aralığı

Evren, 13 Milyar yıl önce Big Bang yani Büyük Patlama ile ortaya çıktı ve o zaman beri duraksamadan genişliyor. 1920’de Edwin Hubble başta olmak üzere evrenin sürekli genişlediğini ve genişledikçe de daha hızlı genişlediğini keşfetti. Bu genişlemenin hızlanması fenomenine de karanlık enerji adını verdik. Her neyse, konuya devam edecek olursak az önce de bahsettiğim gibi insanlık, son birkaç yüz bin yıldır var, fakat sadece son birkaç yıldır dünyaya hakim ve uzayı gözlüyor (Mesela Galileo, Kepler).

Evrenin 13 milyar yaşında olduğunu ve bundan sonra da baya bir yaşayacağını hesaba katarsak aslında biz insanlar, evrenin çok az bir kısmını gözlemleyebiliyoruz. Bu yüzden dünya dışı canlıları kaçırmış olabiliriz. Bu yüzden de onlarla temas etmemiş olabiliriz. Sonuçta ortada 13 milyar yıl var, sadece Samanyolu’ndaki bir kozmik uzay imparatorluğunun ömrü birkaç milyon yıl olabilir. Birkaç milyon da, 13 milyar yıl yanında devede pire kalıyor. Bu yüzden bu çözüm, Fermi Paradoksuna çözüm olabilir.

Evrenin çok küçük bir zaman diliminde var olduğumuz için bazı yabancı medeniyetleri görememiş olabiliriz.

Fermi Paradoksuna Çözüm 3: Kendi Açımızdan Düşünmemiz

Buraya kadar bazı şeyleri kendi açımızdan düşündük. Mesela, belki de bazı uygarlıklar bizim kadar şanslı değildir. Sonuçta bizim yakınımızda ılımlı gezegenler, kendi dünyamızda ise de bize belli bir seviyeye gelmemizi sağlayan fosil yakıtlar ve madenler var. Sırf bizde var diye, diğer uzaylılarda da bunlardan var diye yorum yapamayız.

Bu yüzden de binlerce yabancı uygarlık, maden ve kaynak yetersizliğinden dolayı gelişemiyor olabilir. Sonuçta, madenlerin oluşma süreçleri kolay süreçler değil ve bir takım uç işlemler gerektiriyor. Mesela, uranyum gibi yüksek protonlu ve gelişmiş yapıya sahip elementler dünyamıza uç olaylar ile geliyor. Bu da biraz olasılık, çünkü her gezegen zengin bir süper nova ve nebula veya meteor gibi şeylerle muhattap olmuyor ya da olamıyor.

Bu yüzden bazı uygarlıklar, kendi gezegenleri dışına çıkamıyor olabilirler. Mesela bazı uygarlıklar koşul yetersizliğinden uzay gemisi üretemeyebilirler ya da en başından ilkel kalabilirler. Bu yüzden de onları tespit edemiyoruz veya onlarla karşılaşmıyor olabiliriz. Buna benzer başka bir argüman ise belki de çoğu uzay uygarlığı bizim gibi insanlar kadar akıllı değildir. Böylece binlerce yıl sadece ilkel yaşamla geçinmekle yetinebilirler. Fakat bunun hakkında pek bir bilgimiz yok, çünkü elimizde veri yok. Burada bizim gibi insanların genelde diğer uygarlıklardan daha zeki olduğunu varsayıyoruz. Fakat bunun tersi olmaması için hiçbir neden yok.

Diğer bir şey ise, belki de uzaylılarla anlaşamıyor olmamızdır. Dünyadaki şeylere biz anlam yükleriz ve onlar bizim için anlamlıdır. Mesela, dünyada çok önemli bir şeyi ifade eden bir şey, başka bir uygarlık için hiçbir şey ifade etmiyor olabilir. Bu yüzden onlarla iletişime geçme umduğunu taşıdığımız radyo sinyallerine yanıt gelmiyor olabilir. Çünkü diğer uygarlıklar bu mesajları anlayamıyorlar. Aynı şekilde biz de, bize gelen mesajları algılayamıyor olabiliriz. Bu yüzden de aslında etkileşime girsek bile bu mesajı değerlendiremiyoruz.

Diğer uygarlıkların mesajlarını anlayamıyor olabiliriz. Bu yüzden de onlarla iletişime geçemiyor olabiliriz. Bu da Fermi Paradoksunu açıklayabilir

Eğer oralarda bir yerde başka bir canlı formu varsa muhtemelen onlar da bizim varlığımız düşünüyorlardır. Fakat, birbirimizi anlayamadığımız için bu iletişim sürekli olmuyor hatta başlamıyor bile. Mesela, mors kodu bilmeyen biri için bip bip gibi sesler tamamen anlamsız gelir. Fakat iki tane mors alfabesi bilen insan bununla çok kolay bir şekilde anlaşabilir. Fakat nitekim, mors alfabesi bilmeyen bir adam; mors alfabesini bilen bir adamla iletişim kuramaz. Aynı şey uzaylılarla bizim aramızda da geçerlidir. Bu yüzden de “Uzaylılar Gerçek Mi” yada “Uzaylılar Var Mı” sorularının cevaplarını böyle radyo sinyalleri gibi sinyallerde aramanın sonu hiçbir yere varmayabilir. Bu çözüm de Fermi Paradoksuna çözüm olabilir.

Sagan Kriterleri!

Carl Sagan ve ekibi 80’lerde ve 90’larda, Jüpiter’den bilgi toplayacak bir uydu Dünya’dan henüz ayrılmışken uydu sayesinde Dünya’dan da bilgi topladılar. Sonraki yıllarda bunu, fırlatılan başka uydularda da yaptılar. Bunun sonucunda Carl Sagan, Sagan Kriterleri isimli kriterler oluşturdu. Bu kriterler bize, bir gezegende yaşam olup olmadığı hakkında az çok bilgi veriyor.

Mesela Sagan Kriterleri, kirliliği içeriyor. Sonuçta kirlilik yüksek ihtimal bir uygarlık belirtisidir. Bunu da araya serpiştirmek istedim çünkü bu da önemli bir şey. Fakat yine olayları kendi çerçevemizden gözlemliyor olabiliriz bu da bizi yanlış çıkarımlara götürebilir. Mesela, Güneş Sistemimizdeki bazı gezegenlerde biyolojik kalıntılar olabiliyor. Fakat bunlar, herhangi bir canlıdan değil de yer kabuğundaki hareketler sonucunda da ortaya çıkabiliyor. Mesela, biyolojik kalıntının bir canlılık belirtisi olması, bizi yanlış yönlendirebilir. Fakat Sagan Kriterleri yine de bilinmeye değer.

Başka Bir Uygarlık Bizi Teleskopla İzlese Bizi Göremez Mi?

Uzaya fırlattığımız teleskoplar ve dünya üzerindeki teleskoplar, bugüne kadar yüzlerce gezegen keşfetti. Bunların bazıları ölümcüldü bazıları ise sadece elmas kaplıydı. Fakat aralarında yaşanabilir noktada olan gezegenler de vardı, fakat bunların belirtilerini teleskopla göremiyor muyuz? Mesela Uluslararası Uzay İstasyonu ISS’i düşünelim. Başka bir uygarlık teleskopla bizi gözlerken bu istasyonu görüp dünyamızda yaşam olduğunu anlayamaz mı?

Maalesef bu olasılık çok düşük. Zira biz ne kadar uzay istasyonunun büyük sansak da koskoca uzayın yanında devede pire kalıyor. Mesela Chelyabinsk meteorunu ele alalım. Bu meteor, 2013’te Rusya’nın Chelyabinsk şehrine düştü. Meteorun düşeceği hakkında en ufak bir fikir bile yoktu çünkü meteor sınıflandırılmamış; daha en başında, keşfedilmemişti! Çünkü bazen bunların keşfinin kolay olduğunu sanabilsek de aslında zordur. Çünkü koskoca uzayın yanında devede pire kalırlar.

ABD’nin yetmişlerde fırlattığı SkyLab uydusu sadece 350 metreküplük yer kaplıyordu. Bu da aşağı yukarı ortalama bir ofis büyüklüğünde. Uluslararası Uzay İstasyonunun yüksekliği 73 metre ve genişliği de 109 metredir. Bu ise 3-4 apartmanın yan yana gelmesiyle oluşan (belki daha az) bir yapıdır. Bu yüzden uzaya fırlattığımız yapıların, dış bir uygarlık tarafından görülme ihtimali çok düşüktür. Tersi de doğrudur. Bizim de onların teknolojik aletlerini görme ihtimalimiz çok düşüktür.

ABD’nin fırlattığı SKYLAB uydusu ve Son Mürettebat tarafından çekilen fotoğrafı. Arkasındaki koskoca Dünya küçük boyutuyla bunu hayal etmeye çalışın.

Bunun yanında da Kepler Uzay Teleskobunun boyutu da sadece bir otomobil büyüklüğünde. Bu yüzden başka uygarlıkların şimdilik bu boyuttaki uzay teknolojilerimizi görme ihtimalleri çok düşük.

Sonuç

Fermi Paradoksuna ve diğer bir adıyla Fermi Problemine maalesef kesin bir çözüm bulamıyoruz. Çünkü bilmediğimiz bazı şeyler var sonuçta uzaylılar hakkında hiçbir bilgimiz yok. Bu yüzden de sadece hayal gücümüzü kullanabiliyoruz ve bu konuda da çok iyi ilerliyoruz aslında. Ne demiş Einstein, “Zekanın Gerçek Göstergesi Bilgi Değil, Hayal Gücüdür”.

Son Söz

Bu yazımızda ilginç bir konu olan Fermi Paradoksuna değinmek istedik. Umarım beğenmişsinizdir. Lütfen bir hatamızı veya başka bir kusurumuzu gördüyseniz bize ulaşmayı unutmayın. Şimdilik Hoşça kalın.

Kaynakça

Yorum Yazın