Son yüzyılda güçlü milletler sürekli birbirlerini nükleer silahlarla tehdit ettiler ve kim daha güçlü nükleer silah üretecek diye yarışa girdiler. Sonucunda kazanan kimse olmadı, fakat kaybeden doğa oldu; yani hepimiz kaybettik.

Nükleer Silahlanmaya Bilimsel Temeller

Einstein yazdığı ilk makalelerinde kütlenin enerjiye dönüştürülebileceğini söyleyen \(e=mc^2\) denklemini keşfetti. Bu, nükleer silahlanmanın temeliydi. Çünkü bu denkleme göre kütle, enerjiye dönüştürülebilirdi; sadece belli prosedürlere ve tepkimelere ihtiyaç vardı. 10 yıl sonra ise Ernest Rutherford atomu parçaladı ve bundan sonra nükleer silah fikri büyük ölçüde akılları doldurdu.

Bundan sonra 1938’te Alman Bilim insanları, Otto Hahn ve Fritz Strassman adlı iki bilim insanı nükleer fisyonu keşfettiler. Nükleer fisyon ise büyük bir atoma, bir nötron ateşlendiğinde tüm bu atomların parçalanıp nükleer bir reaksiyon başlatmasıdır. Ayrıca buradaki büyük atom olarak uranyum ve plütonyum kullanılır. Bunlar da radyoaktif madde olduklarından dolayı büyük ölçüde radyasyon da yayarlar aynı zamanda çok büyük ölçüde ısı yararlar; bunun sonucunda da bombanın düştüğü yerin yakınında ne varsa atomlarına ayrılır ve buharlaşır. Bu konu hakkında daha fazla bilgiyi şu yazımızdan alabilirsiniz: Füzyon ve Fisyon Tepkimeleri: Nükleer Santraller Nasıl Çalışır?

İlk Atom Bombası Yapılıyor: Manhattan Projesi

Dönemin ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt, savaşı erken bitirmek ve Almanya yenilse bile Japonları zorla teslim ettirebilmek için nükleer bomba üretebilecek Uranyum Komitesini kurdu. Komite bombanın yapılabileceğini açıklayınca 1942’te Manhattan Operasyonunun başlangıcı için düğmeye basıldı. Birçok prestijli bilim insanı toplandı, Enrico Fermi ve Openheimer bunların arasındaydı.

3 yıl sonra 1945’te, ilk atom bombası üretildi. Plütonyum temelli bu bombanın ismi “Gadget”ti. Gadget, aynı yıl Nagazaki’ye atılacak atom bombasının çok benzeri bir bombaydı. İlk atom bombası üretildikten sonra projenin başındaki bilim insanı Oppenheimer şunları söyledi: “Ben dünyaları yıkan ölümün ta kendisi oldum.”

İlk Atom Bombaları Atıldı: Hiroşima ve Nagazaki

1945 yazına yaklaşırken müttefik kuvvetleri yani İngiltere, ABD ve Fransa; Japon ana karasına çıkarma yapmak için çok maliyetli bir plan yapıyordu. Fakat aynı dönem atom bombaları tamamlanınca atom bombası atılmaya karar verildi.

Tarihler 6 Ağustos 1945’i gösterirken “Litte Boy” yani “Küçük Çocuk” adlı, uranyum temelli bir bomba Amerika menşeili B-29 Uçağıyla Japonya’nın Hiroşima kentine atıldı. Üç gün sonra ise “Fat Boy” yani “Şişman Çocuk” adlı plütonyum temelli atom bombası da Nagazaki’ye atıldı. O anda patlamanın sıfır noktasında bulunan maddeler direkt olarak buharlaştı. İnsanlar, çocuklar, binalar, arabalar hepsi bir anda kül oldu. Bazılarının arkasında bıraktığı tek şey, yerdeki yanık izi oldu.

Çünkü sıcaklık sıfır noktasında, 100 milyon C°’ye çıktı. Bazılarının faciada hayatını kaybetmesinin düşünüldüğünün tek nedeni, o akşam eve gelmemeleri ve belli bir ceset bulamamalarıydı. Bunun sonucunda devam eden yılların sonucunca ortalama 200 bin insanın öldüğü düşünülüyor. Bir o kadar da yıllarca devam eden kanserin etkileri ve durumun yarattığı psikolojik travma.

Çoğu insan bilmiyordu ki, o gün yaşananlar artık bir daha kapanmayacak bir pandora kutusunu açmıştı. O yıkımın gücü, ölümün ta kendisi; artık güçlü devletlerin küçükleri, ve kendi seviyesindekileri tehdit etme silahı olacaktı.

ABD-Sovyetler Birliği Füze Krizi

Yıllar 1958’i gösterirken Küba’daki Komünist Devrim sona ermişti. Adeta ABD’nin dibine komünist bir ülke kurulmuştu. Bunun sonucunda Sovyetler Birliği buna fırsat bilip Küba’yı desteklemeye başladı. O andan itibaren SSCB’den Küba’ya konvoylar dolusu “bir şeyler” gitti. ABD’li yetkililer alarma geçmişti, zira konvoylardaki şeylerin ne olduğunu bilmiyorlardı. Herhangi bir şey olabilirdi: Nükleer Başlık, Silah vb. ABD’li yetkililer SSCB’nin nükleer başlık taşıdığını kanıtlamak için, Küba’yı yukarıdan ve Moskova’daki olayları fotoğrafladı. (Resim 1.1)

Fakat ileriki günlerde ABD’li yetkililer Küba’ya Nükleer Başlık gittiğini kanıtladı. Bunun sonucunda da ABD, Türkiye’ye nükleer başlık yerleştirerek misilleme yaptı. Adeta dünyanın iki tarafına da bıçak dayanmış gibiydi. ABD, Türkiye’de nükleer başlık saklıyor; SSCB ise Küba’da. Aynı zamanda ABD Küba’yı ablukaya almış, Küba’yı işgal tehditleri savuruyordu.

(1.1) CIA’nın SSCB’nin Küba’ya Nükleer Başlık Gönderdiğini kanıtlayan fotoğrafı

Fakat çok geçmeden iki tarafta zamanında şaşırtıcı denebilecek şekilde çekildi. Sonradan anlaşıldı ki bu çekilmenin gizli maddelerinden birisi de, ABD’nin; Türkiye’deki Nükleer Başlıkları çekmesiydi. Fakat bundan sonra ABD’nin Türkiye’den gerçekten de başlıkları çekip çekmediği başka bir konudur.

ABD’nin, İtalya’ya ve Türkiye’ye Yerleştirdiği Nükleer Başlıklar

Fakat Küba Füze Krizinde iki tarafta anlamış ki, böyle bir krizin iki tarafa da yararı yok. Çift taraflı kısır döngü adeta. Zaten yıllar sonra füze sistemleri gelişince, artık öyle ABD’nin dibine üs kurmak artık gerekli değildi; kıtalararası nükleer başlık fırlatılabiliyordu. Bundan sonra da her iki tarafta tetikte durdu. Kendi topraklarına yapılacak her hangi bir nükleer saldırı için hazır ve belirli ülkelere doğrultulmuş füzeler de harekete geçirilecekti.

Nükleer Silah Denemeleri

ABD, nükleer silahları üretmeye başlayınca diğer ülkeler de Nükleer Silah denemeleri yapmaya başladı. 1949’da SSCB, 1952’de İngiltere ve devamında diğer ülkeler ilk denemelerini yaptılar. Bu süreçte deneylerin çoğu kırsal ve çöl bölgelerde yapılsa bile oradaki ekosistem göç etmek zorunda kaldı. Mesela İngiltere, 1952-1963 yılları arasında Avustralya’da yaptığı nükleer denemeler sonrası 1967’de bu atıkları temizlemeye çalıştı. Buna rağmen 60 yıl boyunca bölge iyileşemedi.

Buradan da anlıyoruz ki nükleer silahlar kalıcı etkiler bırakıyor. Her ne kadar Hiroşima ve Nagazaki’de etkiler bugün çok azalmış olsa bile sonraki yıllardaki Nükleer Bombaların güçlerinin artmasıyla, atıldıkları yerin etkileri de çok büyük oldu. Mesela ABD’nin 1952’de icat ettiği füzyon ile çalışan hidrojen bombası, 1945’teki bombaya göre kayda değer bir şekilde daha güçlüydü. Ertesi yıl ise Sovyet Rusya da hidrojen bombasını icat etmişti. Zaten ilerleyen yıllarda yine SSCB, dünyanın en güçlü nükleer silahı olan “Çar” bombasını icat etti ve denedi. Bu da Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombanın onlarca katı güçlüydü.

Ayrıca ilerleyen yıllarda, denizaltılara da nükleer başlık konuldu. Bu da korkuyu arttırdı, çünkü denizaltı; kıyılarınız da bile siz fark etmeden dolaşıyor olabilir!

Nükleer Silahlar Kısıtlanıyor: Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması ve Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşleri

Temmuz 1968’te ABD, Sovyet ve İngiliz Hükümetleri, o tarihe kadar nükleer bombaya sahip olmayan ülkelerin; nükleer silaha sahip olmasını, “Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması” ile engellemeye çalıştılar. Kendi aralarında ise, “Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri” ile bir mutabakata varmaya çalıştılar.

Antlaşmalar ne olursa olsun, günümüzde buna uyan pek yok. Mesela Kuzey Kore. Fakat ülkelerin nükleer silah “kullanmaları” için pek bir sebep de yok. Çünkü nükleer silah, sonuçta kendilerine de zarar veriyor. Bunun yerine bunun ana amacı güç gösterisi. Belki de büyük devletlerin, başka devletlere nükleer silah yaptırtmamaya çalışmasının nedeni budur: sonuçta bu bir güç gösterisi silahı ve bunun sürebilmesi için karşıdaki devlette mümkün olduğunca az olmalıdır.

Son Söz

Nükleer enerjiyi çok zor kontrol edebiliriz, kontrol edemediğimiz zaman çok kötü şeyler çıkabilir. Mesela Çernobil buna bir örnek. Hiroşima ve Nagazaki ise kontrol etmek “istemediğimiz” bir tepkimeydi. Atom bombası atılıp atılmaması tartışılabilir fakat insanlık şunu anlamalı ki, nükleer bir savaşın kimseye faydası yok. Lütfen hatamız varsa bize ulaşıp bize bildiriniz. Şimdilik Hoşçakalın

Comment And Contrib. To CIA USSR Missile Photograph: {{Information |Description={{en|1=CIA reference photograph of Soviet medium-range ballistic missile (SS-4 in U.S. documents, R-12 in Soviet documents) in Red Square, Moscow.}} |Source=http://www.gwu.edu/~nsarchiv/nsa/cuba_mis_cri/photos.htm |Author=Centra

1 Yorum

  1. Daha önceden Çar Bombası hakkında içerikler okumuştum. O zaman anlamıştım, bilimin yanlış kullanılmasının negatif etkilerini. İlginç bir içerik olmuş, emeğinize sağlık.

Yorum Yazın