Bu yazıda; kendimizi incelerken, Çelişkili duygular içinde olduğumuz zaman gerçek duygularımızın farkına varmak için, kendimizin aslında ne istediğini, ne düşündüğünü, neyi neden yaptığımızı anlamak için bir araç olarak kullanabileceğimizi düşündüğüm Freud’un düşüncelerinden bazılarını anlatmaya çalışacağım.

Not: Freud’un teorilerinin tartışmalı olduğunu ve nesnel olarak kabul görmüş bilimsel teoriler olmadığını unutmayın. Bu yazıda ödip kompleksi, penis hasedi gibi oldukça tartışmalı ve tehlikeli diyebileceğim konulardan bahsetmeyeceğim. Freud’un düşünceleri burada yazılanlardan çok daha kapsamlı yani.

İçgüdüler: Eros ve Thanatos

sevgi ve ölüm içgüdüleri

Hepimizin içgüdüleri vardır ve bu içgüdüler bizim hayatımıza yön verir öyle değil mi? Freud’a göre içgüdülerimiz yaratılıştan gelir, evrenseldir ve birbirinin zıddı iki içgüdüye sahibiz. Bu içgüdüler Eros(yaşam içgüdüsü) ve Thanatos(ölüm içgüdüsü) olarak anılır(mitolojide Eros: aşk tanrısı/Thanatos: ölüm tanrısı).

Eros birleştirici/yapıcı güce sahip. Bizi hayatta tutmaya çalışır. Bizim sosyal ilişkeler geliştirmemizin, kendimize ve çevremize faydalı olmamızın, aşık olmamızın vs. altında yatan içgüdü Eros’dur. Eros enerjisini libidodan alır.

Thanatos ise Erosun tam tersidir. Eros birleştirmek ister, Thanatos yıkmak; Eros bizi hayatta tutmak ister, Thanatos öldürmek. Bilinçaltı için bilinemez olan şey nedir? Cevap veriyorum: Ölümden sonrası. İnsan yaşarken sahip olması ve ulaşması imkansız olan şey ölümdür. Ölüm bir nevi sınırdır. Thanatos da bu sınırda bir haz görür ve o sınırı aşmaya arzu duyar.

Korku, öfke nefret gibi yıkıcı duyguların altında yatan içgüdü Thanatos’tur. Freud, mazoşizmin ve oluşturduğu duyguların Thanatosun varlığına işaret ettiğini yazmıştır. Bazen bizi üzen müzikler dinleriz, ya da bize ve çevremize zarar verecek davranışlarda bulunuruz. İşte bunun altında yatan içgüdü Thanatos’tur.

Eros ve Thanatos sürekli çatışma içindedirler ve ruhun dinamizmini sağlarlar. Freud, antik Yunan filozofu Empodokles’in bir teorisinin de bu teoriyi desteklediğini yazmıştır:

Empodekles’e göre evreni kontrol eden 2 prensip vardır: Sevgi ve nifak. Bunlar içgüdüler gibi doğal güçlerdir ve bilinçli değillerdir. Sevgi dört elementin atomlarını bir araya getirmeye çalışırken nifak da birliği parçalayıp atomları elementlerine ayırmaya çalışmaktadır. Bu güçler sürekli çatışır ve dünyanın gidişatı bu iki güçten birinin zafer kazandığı dönemlerin hiç bitmeyen değişimidir.

İd Ego ve Süperego

İd:

İçgüdülerden bahsettik.Şimdi de ruhsal aygıtın içgüdüler tarafından doldurulmuş, ilkel ve en önemli parçası olan “İd”den bahsedelim biraz. İd ruhsal aygıtın bir parçasıdır ve yeri bizim bilinçdışımızdır.

Az önce de değindiğimiz gibi İd içgüdülerden beslenir. İçgüdülerin tatmininden haz duyar. Tek umursadığı olabildiğince kısa yoldan hemen içgüdülerini tatmin ederek haz almaktır. Yolunda hangi engeller olduğu ya da hazza ulaşmanın neye mal olabileceği İd’in umurunda değildir. İd, “Haz İlkesi”ni esas alır.

Hiç rüyanızda uçtunuz mu? Gerçek hayatta uçamayız(herhangi bir alet kullanmadan), bu fizik kanunlarına aykırıdır. Ama rüya aleminde bu mantıksızlık ve tutarsızlığın bir önemi yoktur. Galiba biz rüya görürken mantığımız uyuyor. Aynısı İd için de geçerli. Mantığın id üzerinde de bir hakimiyeti yoktur. İd, Arzularının ne pahasına doyurulacağını umursamadığı gibi arzularının birbiriyle çelişmesini ve çatışmasını da umursamaz. Burada tutarsız düşünceler, arzular rahatlıkla barınabilir. Belki de İd kaos içindedir diyebiliriz.

Ego:

Eğer İd’i ruhumuzun özü/iç katmanı olarak düşünecek olursak ruhumuzun dış çevrenin etkisiyle değişime uğramış kabuğu da “Ego”dur. Ego, İd’in aksine bilinçli olabilmektedir ve tıpkı bir kabuk gibi dış çevreden etkilenir

Buna karşın Ego da tıpkı İd gibi içgüdülerden beslenmektedir. İd’in dış dünyaya dönük parçası olan Ego da hazza ulaşmak, İd’in isteklerini yerine getirmek ister. İd’in istekleri dış dünyanın yardımıyla doyurulabilir ve burada Ego devreye girer. Ama Ego’da İd’den farklı olarak Tutarsızlıklara, mantıksızlıklara Ego’da izin verilmez. Ruhun bu bölümünde mantık işlevlidir. Bu yönden Ego İd’den ayrılır.

İd Arzulara derhal ulaşmak istediğinden dolayı sonunda zararlı çıkacaktır. Bunun farkında olan Ego, bunu önlemek, gerçek dünya ve İd arasında arabuluculuk yapma görevini üstlenir. “gerçeklik ilkesi”ni de işin içine sokar

Ego 2 şekilde etkinlik gösterir:

  1. Arzulara ulaşmak için risksiz güvenli bir yol arar ve bu yoldan arzulara ulaşır.
  2. İd’in arzularını baskılar, engeller, arzularını daha kabul edilebilir başka arzularla değiştirmeye çalışır. Bu gibi yöntemlerle İd’i denetim altında tutmaya çalışır.

Süperego:

İd ve Ego’dan bahsettik. Freud insan ruhunda üçüncü bir boyut daha görüyordu: Süperego. Biraz da Süperego’dan bahsedelim.

emoji olarak id ego süperego

Çevremiz bize neyin doğru neyin yanlış, neyin ahlaklı neyin değil olduğunu söyleyip durmuştur. Küçüklüğümüzde(belki şimdi de) anne babamız, komşularımız, tanıdıklarımız bizi yaptığımız veya yapmadığımız şeyler yüzünden azarlamış ya da takdir etmiş, cezalandırmış ya da ödüllendirmişdir. Bu sayede bir ahlak kavramı geliştiririz. Çevremizin azarladığı, hoş görmediği şeyleri biz de hoş görmemeye başlarız. Bu bizim bir parçamız olmuştur artık. İşte bizim bu parçamıza Freud Süperego demiştir.

Toplum tarafından hoş görülmeme potansiyeline sahip birşey düşündüğümüzde, istediğimizde, yapmaya kalktığımızda Süperego toplumdan önce bize suçluluk duygusu hissettirerek bizi cezalandırır. Ve toplumun hoş görmeyeceği şeyler yapmamızı engeller. Süperego Ahlak prensibine göre hareket eder. Bizim vicdanlı, sorumlu ve topluma uygun hareket etmemizi sağlar.

İd ve Süperego birbirinin zıtlarıdır diyebiliriz. Amaçları birbiriyle çelişebilir. Bu durumda hakemlik yapma görevi Ego’ya düşer.

Ego bazen yeterince gelişmemişdir(genelde çocuklukta)ve bu görevi icra edemez. Gerçeklik ve Süperego ile İd arasında arabuluculuk yapamaz. Bu durumda İd’in arzularını bastırır ve onu yok sayar. Tabi bunun bedeli de olacaktır. İd durduğu yerde durmaz, bir şekilde kendini dışa vurur. Bu durumda kişi psikolojik sağlığını kaybedebilir.

Psikanaliz tedavisinde ise bu bastırılmış arzular, düşünceler açığa çıkarılmaya çalışılır. Bunlar açığa çıkarılınca ise ego görevini yerine getirir, bu bastırılmış düşüncelerle başa çıkmayı başarır. Bunu başarabilir çünkü bu duygularla baş edemeyip baskıladığı zamandan bu yana ego güçlenmiştir. Güçlenmiş bir ego için geçmişteki daha zayıf egonun başa çıkamadığı düşüncelerle başa çıkmak çocuk oyuncağı olmuştur artık.

Bilinç Düzeyleri

Bilinç düzeyleri

Freud ruhsal aygıtı bölümlere ayırıp zihinsel süreçleri bu bölümlere yerleştirmeyi düşünmüştü. Bu eylemi çeşitli zihinsel faaliyetlerin bilince olan uzaklıklarını göz önünde bulundurarak yapmıştı. Bu bölümler bilinç, ve önbilinci de içine alan bilinçdışıdır.

Buna göre bilincinde olduğumuz zihin süreçleri bilinçte oluşurken biraz çaba ile bilinç düzeyine çıkartılabilecek zihin süreçleri ise önbilinç bölgesindedir. Bilincinde olmadığımız düşünceler ise bilinçdışındadır. Bu bölgeler hakkında biraz daha konuşalım.

Bilinç:

Bizim farkında olduğumuz zihin bölümüdür. Anlık olarak algılanan, bilinçli olarak deneyimlenen sıcağı algılamak, güneşin gözünü alması, birisiyle konuşmak, aklımızdan geçen düşünceler, duygularımızın farkında olmak gibi süreçleri kapsar. Bu bölge zihinsel bölgelerin en küçüğüdür.

Freud’a göre Ego’nun dış katmanında bir sistem, bir organ bulunur. Bu öyle bir organdır ki uyarıldığı zaman bilinçlilik durumu gerçekleşir, zihinsel süreçler bilinç düzeyine çıkar. Bu organın uyarılması dışarıdan gelen sinyallerce olabileceği gibi içeriden de olabilir. Bu şekilde bilinçli süreçler gerçekleşir. (bkz. Sigmund Freud, Amatör Psikanalizi, Say yayınları, 5. baskı sayfa:46)

Önbilinç:

Farkında olmadığımız ancak ufak bir çaba ile bilinç düzeyine çıkarabileceğimiz zihinsel süreçleri içerir. Bilinçdışında olduğu gibi buradaki süreçleri de algılamayız ama ufak bir çaba ile algılanabilir. Bu olaya “hatırlamak” da denilebilir. Burası bilinç ve bilinçdılı arasında köprü gibidir.

Muhtemelen bu cümleyi okuyana kadar en son okuduğunuz kitabın ismi aklınızda değildi. Ama muhtemelen az önce en son okuduğunuz kitabın ismini aklınıza getirdiniz ve hatırladınız. Yani önbilinç düzeyinde olan ve dolayısıyla da bilincinde olmadığınız bir zihinsel sürecin ufak bir çaba ya da uyarılma ile farkına vardınız.

Bilinçdışı:

Genel anlamıyla bilinçdışı bilinçli algılamanın dışında kalan tüm zihinsel süreçleri yani önbilinci de içerir. Dinamik anlamda ise az önce bahsettiğimiz İd’in baskılanmış(sansürlenmiş) ve bu yüzden de -önbilincin aksine- bilinç düzeyine çıkma olanağı olmayan zihinsel süreçlerini içerir. Burada ilkel düşünceler, içgüdüler falan hakimdir. Az önce İd hakkında konuştuklarımızı hatırlayın. İşte burası da İd’in çöplüğüdür diyebiliriz; mantıktan yoksun ve haz ilkesi hakim.

Buradaki düşünceler bastırılmıştır bastırılmasına ama yine de bunlar gün yüzüne çıkmak ister. Tabi bunların gün yüzüne çıkması tehlikeli olabilir, bize zarar verip üzebilir. Bu yüzden sansürlenmişlerdi zaten. Sansürlendikleri için doğrudan gün yüzüne çıkamayan bu düşünceler kendilerini şifreli olarak rüyalar yoluyla, mizah aracılığıyla, şakalarla falan açığa vururlar. Yani aslında bazen şaka yaptığımızda bize o şakayı yaptırtan şey bilinçdışımızdır. Her şakanın altında bir gerçek gizlidir derler ya hani.

Buradaki düşünceler baskılanmış olduğu, İd’e ait olduğu ve Ego tarafından yok sayıldığı yani artık denetlenmediği ve mantıksızlıklar hakim olduğu için buradan yaratıcı ve sanatsal şeyler de çıkabilir. İncognito kitabında bazen yaptığımız sanatsal ve/veya yaratıcı eylemi sanki biz değil de beynimizdeki başka biri yapıyormuş hissiyatına kapıldığımızdan bahsedilmekteydi. Kalem kendi kendine yazıverir gibi olur bir nevi. İlham dediğimiz şey geliverir.

Benliğin Savunma Mekanizmaları

Psikolojik tehditlerden korunmak için bilinçsiz olarak bazı savunma mekanizmaları geliştiririz.Bunlar kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir öz-imajı korumak için bilinçsizce geliştirilen psikolojik stratejilerdir. Bu mekanizmalar çatışma durumlarında ve id, ego ve süperego arasındaki dengenin bozulduğu durumlarda bizi korumaya çalışırlar.Amacı; benliği endişe ve sosyal tehlikelerden korumak, egonun baş edemediği durumlar için bir sığınak oluşturmaktır. Bu stratejilerin sonuçları olumlu olduğu gibi olumsuz da olabilir, sık kullanıldıklarında anormal bir nitelik kazanırlar. Ayrıca faydaları geçicidir ve kesin çözüm üretmezler. Bazı savunma mekanizmaları aşağıdaki gibidir:

Bastırma:

sosyal olarak kabul görmeyecek, tehlikeli olabilecek, benliğe zararlı olan duygu, düşünce, arzu ve anılar bilinçdışına itilebilir. Sansürlenir bir nevi. Süperego bu tür zihinsel süreçlerden hoşlanmaz. Onların bilinçdışına hapsedilmesine neden olabilir.

Yadsıma:

Hiç öfkeli bir biçimde birisiyle tartışırken karşı taraf size öfkeli olduğunuzu hatırlattığında bunu şiddetle inkar ettiğiniz oldu mu? Eğer cevap evet ise “yadsıma” savunma mekanizmasını kullanmış olabilirsiniz.

Benlik için tehlikeli algılanan, id, ego, süperegonun dengesini bozabilecek bir gerçeği yok saymak sıkça başvurduğumuz ilkel bir savunma mekanizmasıdır.

Ben bu mekanizmanın olumsuz sonuçlara yol açabileceğini, insanlığın gelişmesi önünde büyük bir engel olduğunu düşünüyorum. Eğer olumsuz özelliğimizi ya da tehlikeli bir gerçeği kabul etmezsek onunla başa çıkamayız ve kendimizi geliştiremeyiz. Tabi naçizane bu benim öznel fikrim.

Mantığa Bürüme:

Bazen karşılaştığımız olaylarda ve verdiğimiz tepkilerde gerçeklerden kaçarak mantıklı nedenler uydurabiliriz. “kedi uzanamadığı ciğere mundar der” bir bakıma. Aslında kedi ciğeri yemek ister ama bunu başaramaz. Neden ciğeri yemediği sorulduğunda o ciğer pis der çünkü ciğeri yeme konusunda başarısız olması hoş olmayan bir gerçektir.

Yansıtma:

Bazen kendimizde olan olumsuz özellikleri başkasına atfederiz, kendi suçumuzu başkalarına atıp başkalarını suçlayabiliriz. Başarısız olan bir proje sonucunda patronun çalışanlarını suçlaması buna örnek olarak verilebilir. Ya da kendisi çok cimri ve bencil olan birisinin sürekli başka kişilerin cimrilikleri ve bencilliklerinden dem vurması da buna örnek olabilir

Ödünleme:

Bir konudaki başarısızlığımızı başka bir konudaki başarı ile telafi etmektir. Derslerinde başarısız olan bir öğrencinin ticarete atılması buna örnek verilebilir.

Yön Değiştirme:

Çatışmaya, bunaltıya neden olabilecek bir duygunun ya da tepkinin asıl nesnesine değil, başka bir nesneye yöneltilmesidir. Patrona kızıp da sinirini ev ahalisinden çıkarmak örnek verilebilir.

Özdeşim Kurma:

Özdeşim kurma; başkasına benzeme, özenmedir. Başkalarının özelliklerine özenerek onlar gibi olmaya çalışmamız veya başkalarının başarılarını sanki kendi başarımızmış gibi kabullenmemiz buna örnek olarak verilebilir. Taraftarı olduğumuz futbol takımı şampiyon olduğu zaman bunun bize bir faydası olmadığı halde çok fazla sevinebiliriz.

Son Söz

Kendi psikolojimizi analiz etmede faydalı olabileceğini düşündüğüm bilgileri paylaştım umarım faydalı olabilmişimdir. Kendimizi geliştirebilmemiz için yapıcı eleştirilerinizi bekliyoruz. Hoşça kalın

Kaynakça

  1. Sigmund Freud, Amatör psikanalizi, say yayınları
  2. Jostein Gaarder, Sofie’nin dünyası, 31. bölüm(Freud), Pan yayıncılık
  3. McLeod, S. A. (2018, April 05). What are the most interesting ideas of Sigmund Freud?. Simply Psychology. https://www.simplypsychology.org/Sigmund-Freud.html
  4. Sigmund Freud, Toplu Makaleler, çeviren Joan Riviere, cilt V, s. 345-346, 348-350. The Hogarth Press Ltd. and Basic Books, Inc.
  5. https://medium.com/@pelindilaracolak/%C3%B6l%C3%BCm%C3%BC-d%C3%BC%C5%9F%C3%BCnmek-eros-ve-tantanosun-sava%C5%9F%C4%B1-8e106f8bd0f
  6. https://www.kimpsikoloji.com/benligin-savunma-mekanizmalari/
  7. https://tr.wikipedia.org/wiki/Savunma_mekanizmaları
  8. https://www.mehmeteminkizgin.com/kisilik-ve-egonun-savunma-mekanizmalari/
  9. https://www.tavsiyeediyorum.com/makale_19501.htm
  10. https://evrimagaci.org/sigmund-freudun-psikanaliz-ile-ilgili-fikirleri-neden-hala-hayatta-7858

Yorum Yazın